AZ EN RU

900 Yıllık Sırrın Öyküsü!

Sebuhi Hasanov, Nahcivanlı bir gazeteci. Hâlen, Nahcivan Özek Cumhuriyeti’nin resmi yayın organı olan Şark Kapısı’nda Şube Müdürü olarak görev yapıyor. Dörtdivan’ı ziyaret ederek, Dörtdivan hakkında bir yazı yazarak, Dörtdivan’dan bahsettiğini daha önce ifade etmiştik. Hasanov yazısını Türkçe’ye çevirerek bu gün bize ulaştırdı. İşte Nahcivan’dan Dörtdivan’a uzanan ziyarette kaleme alınan yazı…


NAHÇIVAN'DAN DÖRTDİVAN'A UZANAN 900 YILLIK SIRR...


Bu yerlerin insanları çok zahmetkardırlar. Geçmiş zamanlardan tarım ve hayvancılıkla uğraşırlar. Değerlerine çok sadıktırlar. Büyüklerle büyük, küçüklerle küçük gibidirler.

Bu yerlerde kışa hazırlık çok özeldir: sonbaharda kovurmalıklar hazırlanır, her evde erişteler kesilir kışa saklanılır. Hastalara, yaşlılara ziyaret en sevap işlerden sayılır. Çocuklar çelik-çomak, saklambaç oynamayı çok severler. Ay görününce her kes salavat getirir, yıl kuraklık geçerse insanlar musalliye çıkarak Allah'a yağmur duasında bulunurlar. Boş beşiği sallamazlar ki, çocuğun karnı ağrımasın diye, birinin kulağı kızarırsa, hakkında konuşulur anlamına gelir, geceleri aynaya bakmaz, tırnak kesmezler. Karaağacın kabuğunu soyup küçük bir hissesini çocuğun boynuna asarlar ki, nazar değmesin. Bir hayvan çölde kaybolsa, ona zarar gelmesin diye hemen kurdun ağzını kapatırlar.

Seyitaliler, Bayramlar, Göynük, Nuhören, Dülger ve buradaki onlarca köy ve mahallelerde bu tür gelenekler hala yaşıyor. Evet, burada bir de Nahcivan Mahallesi var. Nahçıvanlıların yüzyıllardır yaşadığı küçük bir mahalle.

Dörtdivan'da tanıştığım herkes ilk önce Adaköy köyündeki bu küçük mahalleyi nasıl bulduğumu soruyordu. Ve haklıydılar. Çünkü mahalle hakkında internette bile araştırsanız, hiçbir bilgi bulamazsınız. Bu hak da sonda bahsedeceğim ama şimdilik Dörtdivan’dan başlayalım. Sahası küçük olsa da, tarih ve kültür açısından çok zengin olan Dörtdivan’dan...

Dörtdivan 1990 yılına kadar Bolu'nun Gerede ilçesine bağlı bir yerleşim yeri iken daha sonra idari açıdan ilçe olmuştur. Yaklaşık 7000 nüfusa sahip olan bu ilçede 24 köy ve 8 mahalle bulunmaktadır.

Dörtdivan tarihi kaynaklara göre I. Alâeddin Keykubad zamanında yerleşim yeri olarak kurulmuştur. Nitekim ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi, Sultan Alâeddin Keykubad’ın Bolu Beyliği sırasında fethettiği dağlarda düzenlediği divanlardan (padişahların katıldığı toplantı yerlerinden) bahseder. Daha önce bu tür yerlerin yedi tane olduğu söylenir, ancak sonraları onlardan sadece dördü kalmıştır. Bu nedenle buralara "Dörtdivan" adı verilmiştir. Bu bilgiyi araştırmamızda bize yakından yardımcı olan Fahri Kayaalp ve Mustafa Uludağ ile yaptığımız sohbetten öğreniyoruz.

Dörtdivan’ın tanınmış şairlerinden biri olan Fahri Bey, çeşitli şiir kitaplarının yazarıdır. Mustafa Uludağ ise uzun yıllar bölgenin Adaköy köyündeki caminin imamlığını yapmış ve şu anda Bolu'da yaşıyor. İkisi de Dörtdivan’ın tarihine, kültürüne, milli değerlerine bağlı insanlar. Dörtdivan’da beni ilk karşılayan da onlardı.

Daha Nahcivan’dayken tanıştığım ve sık sık telefonla görüştüğüm dil ve edebiyat öğretmeni Yasin Şen, o gün lise sınavları nedeniyle biraz geç kalacağını ve ilk görüşmeye onların geleceklerini söylemişti.

Biz de bu Dörtdivanlı kardeşlerimizle ilçe merkezinde çay eşliğinde uzun uzun sohbet ettikten sonra Ataköy’e gitmeye karar vermiş ve Yasin hocamızı orada bekleyecektik.

Aslında Dörtdivan’ın köyleri ilçe merkezine çok yakın yerleşmektedir. Adaköy ile Dörtdivan arası üç kilometreyi geçmez. Yol boyunca her iki muhatabım bana buradaki köyler ve mahalleler hakkında bilgi veriyor. Kısa sohbetimizden sonra arkadaşlarımız arabayı durdurup bana dönerek "Bak Nahcivan mahallesine gidiyoruz, buraların fotoğrafını çek istersen" dediler.

Tabii öncelikle mahalleye giden yolu gösteren "Nahcivan" tabelasını kameranın hafızasına kopyalıyorum. Mustafa Bey, 90'lı yıllara kadar Nahcivan’ın adını "Nahcivan" olarak yazardık diyor. Azerbaycan ile sınırlar açıldıktan sonra Nahcivan kelimesinin medyada nasıl yazıldığını gördük ve ondan sonra mahallenin adını şimdi gördüğünüz gibi yazmaya başladık.

Burada ilgimizi çeken o ki, Nahcivan Adaköy ‘ün bir mahallesi olmasına rağmen köyden biraz aralıklı yerleşmektedir. Dışarıdan bakıldığında onları komşu köyler sanırsınız. Ama buradaki köyler çok küçük, daha doğrusu Dörtdivan ve köyleri uzun yıllar bakımsız kaldığı için insanlar geçimlerini büyük şehirlere çevirmişler. Bu nedenle buradaki köylerdeki nüfus yıldan yıla azalmıştır. Sonuç olarak, az sayıda yeni ev inşa edilmiş olsa da, mevcut olanların çoğu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. Nahcivan mahallesi de öyle. Bu küçük mahallede üst üste 15-20 ev ancak olabilir. Şimdi bile bu evlerin bazılarında kimse oturmuyor. Dediğim gibi, insanların çoğu, özellikle gençler burayı terk etti, bu nedenle çoğunlukla yaşlılar kaldı.

Biraz sohbet ettikten sonra mahalledeki "Nahcivan" camisinin yanına varıyoruz. Bu sırada Yasin öğretmen de işini bitirip mahalleye gelir. Selamlaşıp hal-ehval ediyoruz ve birlik de mahalleyi gezmeye devam ediyoruz. Sokaklar sessiz. Hatta bir-iki kişi dışında kimseyi görmüyoruz.

Mustafa Uludağ'a mahallenin Adaköy'e neden bu kadar uzak olduğunu soruyorum. Nedenini bilmiyor. Ama bize meraklı bir bilgi veriyor. Diyor ki, yakın arkadaşımız olan Ankara'daki Dörtdivan Derneğinin başkanı, Fahreddin beyin ata-babalarından kalan eski bir Osmanlı haritası vardı. Bu haritada Bolu ilinin tüm arazileri bire bir kayıt olunmuş. İlginçtir ki o haritada şimdiki Nahcivan mahallesinin bulunduğu alan daha geniş sınırlarla yansıtılmış. Bu bilgilerden sonra ilk çıkardığımız sonuç belki buradaki Nahcivan’ın daha geniş bir alanı kapsadığı, ancak zamanla çok sayıda göç ve çeşitli nedenlerle burayı terk eden nüfusun Nahcivan’ın küçülerek mahalle düzeyine gelmesine neden olduğudur. Ama dediğim gibi bunların hepsi ön varsayımlar ve araştırılması gerekiyor.

Bu arada Ankara'da faaliyet gösteren Dörtdivan derneğinin başkanı Fahreddin Bey ile de temas halindeyiz. Harita hakkında söylediklerimizi doğruluyor ve Ankara'dan köye gelir gelmez (köydeki evlerinde kimse yaşamıyor), o harita kalırsa fotoğrafını çekip bize göndereceğini vaat ediyor.

Sohbetin bu noktasında “Nahcivan” camisinde ikindi namazı için ezan okunur. Arkadaşlarımız namaz kılmak için camiye giriyor. Mustafa Uludağ, on yıla aşkın süredir imamlık yaptığı bu camide son yıllarda yapılan tadilat çalışmalarından da bahsediyor. Aynı zamanda caminin genç imamı bizi saygıyla karşılıyor ve içeriye davet ediyor. Camide mahalle sakinlerinden kimseyi görmüyoruz. Ama buranın iç havası insana öyle ruhsal bir hafiflik veriyor ki... Hayatta tesadüflerin olduğuna inanmıyorum. Her halde caminin yanındayken ezan sesinin gelmesi de Yüce Allah'ın bana bu camide namaz kılmak için bir takdiri olsa gerek. Ve bu ilahi daveti kaçıramazdım. Böylece "Nahcivan" camisinde arkadaşlarımızla birlikte namaz kılan ilk Nahcivanlı ben oldum...

Mahalleden ayrılıp Dörtdivan’ın yaylalarına taraf gediyoruz. Çünkü buradaki yayla hayatı yüzyıllardır Dörtdivanlıların yaşam biçimi olmuştur. Fahri Bey, anne ve babasının şu anda Sümme yaylasında olduğu gerekçesiyle oraya gitmeyi teklif etti.

Yol boyunca yaptığımız sohbetler hala bu yerlerin tarihi ile ilgili. Yasin Bey, Dörtdivan tarihi ile ilgili kaynaklarda Malazgirt savaşı sırasında 1070'li yıllarda Oğuz Türklerinin Kayı boyundan olan bir kısmının Dörtdivan ve çevresine yerleştiklerinin yazıldığını söylüyor. Buraya yerleştikleri bölgelere kendi yer isimlerini vermişler. Bilhassa Azerbaycan ve Nahçıvandan gelenler de yüzyıllardır kendi geleneklerini ve değerlerini korumakta ve gelecek nesillere aktarmaktadır.

Burada Yasin hocanın Nuh Peygamberin adıyla bağlantılı Nuhören köyü ve aynı adı taşıyan yayla olduğunu söylemesi de ilginçtir. Ertesi gün vakit darlığından Nuhören köyüne gitmesek de, yol kenarında köye giden yolu gösteren tabelanın fotoğrafını çekmeyi unutmuyoruz. Nahcivan’ın eski adının "Nuh'un çıktığı yer" ile bağlantısını arkadaşımıza söylüyor ve bu yerlerin tesadüfen isimlendirilmediğini bildiriyoruz. ...

Yaylada bizi Fahri Bey'in babası Fevzi Kayaalp ve annesi karşılıyor. Selamlaştıktan sonra, bize taze sağılmış süt ve çay ikram ediyorlar. Yetmiş yaşını geçmiş Fevzi amca ile buraların şair yürekli insanlarından, yerli nüfusun medeni değerlerinden, yemek kültüründen bahsediyoruz. Bazı değerlerimiz kaybolsa da hala onları yaşatanlar var diyor. Örneğin eskiden kışa hazırlık ayrı bir önem taşırdı. Herkes evinde erişteyi kesip kurutur ve kışa hazırlardı. Tarlalardan toplanan böğürtlenlerden güzel reçeller yapılır, kavurmalıklar edilirdi. Bu yaşlı adam konuşurken Dörtdivan'daki ev kültürünün bizimkiyle hemen hemen aynı olduğunu görüyorum.

Dedikleri gibi, doğumdan ölüme kadar her biri bugün hala takip edilen sayısız adet vardır. Örneğin, bebeğin göbeği düştükten sonra, inançlı olması için onu genellikle mescidin duvarlarına yakın bir yere gömerler. Çocuğun iyi okumuş birisi olması dileği ile göbeğinin bir okulun duvarlarının yakınına gömme geleneği bizim Nahcivan’da da var. Çocuğun diş çıkarma döneminde diş bulguru pişirilmesi, yemeğe davet edilen yakınlar tarafından çocuğa hediyeler alınması bizim Nahcivan’da da uzun yıllardır devam eden bir gelenek.

Ayrıca Dörtdivan’da bir de "Höşmerim" diye bir yemek var. Bu yemeğin bir hikâyesi vardır, bir gün genç bir hanım askerden gelen kocası için güzel bir yemek hazırlar ve eve geldiğinde önüne koyar. Yemekten sonra karısına sorar: Beğendin mi erim? (Oğuz Türklerinde kocaya, eşe genellikle “er” denilir) Ve zamanla yemeğin adı dilde biraz değişerek höşmerim şeklini alıyor.

Yayladaki sohbetimiz uzun sürüyor. Bu ihtiyar insan konuşurken, asırlardır burada yaşayan eski oğuzların geleneklerini nasıl koruduklarının bir daha farkındayım. Demek ki bizimle aynı köklere sahip insanlarımız yüzlerce yıldır bu değerleri korumayı başarmış.

Aslen Ordulu olan ve beş yıla aşkın bir süredir Gerede Anadolu Lisesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapan Yasin Şen'in Dörtdivan'daki bu kültürel ve tarihi zenginliği derinlemesine anlayarak birçok kitap yazmış olması tesadüf değildir. Dörtdivan'ın edebiyatından, folklorundan, kültürel ve milli değerlerinden bahseden bu kitaplarda neler yok ki... Hocamızın 2021 yılında yayınlanan "Dörtdivan Kültür Atlası" ise bu Oğuz bölgesinin kültürel değerleri hakkında yazılmış en muhteşem kitaplardan birisi. Kitap, Dörtdivan'ın tarihi eserlerinden türbelerine, folklor örneklerinden halk inanışlarına, edebiyatından coğrafyasına kadar çok ilginç bilgiler içermektedir.

Yayladan geri dönerken Yasin Bey'den bizi Dörtdivan’ın Aşağı Sayık köyüne götürmesini rica ediyorum. Buraya gelme sebebimiz ise köyde halk kahramanı Köroğlu'nun evi olduğu sanılan tarihi bir ev ile tanışmak istememiz. Köyün yaşlılarından olan Mustafa Öztürk, Türk halklarının kahramanı Köroğlu'nun farklı hikâyelerini ve Köroğlu'nun evi hakkında yapılan tarihi araştırmaları anlatıyor. Şunu da söylemeliyim ki, Köroğlu'nun doğduğu evin Yukarı Sayık da olduğu söylense de ünlü tarihçi Faruk Sümer'in araştırmasından sonra Aşağı Sayık köyündeki evin daha doğru tespit olduğu belirlenmiş. ...

Ertesi sabah Dörtdivan’da Sayın İlçe Belediye Başkanı Hamza Efe Bey'in de benimle görüşmek istediğini söylüyor. O yüzden sabah erken saatlerde Belediye Başkanıyla ofiste buluşuyoruz. Bizleri çok içten karşılayan Hamza Bey, Nahcivan’dan geldiğimizi duyunca çok sevindi. Dörtdivan ile ilgili ortak bir tarih ve kültüre sahip olduğumuzu belediye başkanına bir kez daha ifade ediyoruz. Verdiğimiz örneklerde Nahcivan’da aynı değerlerin yaşatıldığını, yüzyıllar sonra da bu değerlerin korunduğunu söylüyoruz. Belediye başkanıyla yaptığımız görüşme kendisi için de çok ilginç ve Nahcivan ile yeni ilişkiler kurulmasının Dörtdivan ve bu yerlerin sıcakkanlı insanları için yeni bir köprü olacağını söylüyor. Belediye başkanı olarak büyük bir aşkla bu işe katkı sağlamaya her zaman hazır olduğunu söylüyor. Sohbet sırasında Dörtdivan’da yakın zamanda yapılacak çalışmalar hakkında da bilgi veriyor. Önümüzdeki ay içinde Aşağı Sayık köyünde Köroğlu'nun ev müzesinin restorasyon çalışmalarına başlanacağını ve bunun bölgenin turizm açısından gelişmesi için yeni bir yol açacağını söylüyor. Bu konudaki yasal işlemler zaten tamamlanmış. Aynı zamanda bölgede sanayi ve tarımın gelişmesiyle ilgili çok sayıda projenin başlatılacağını söylüyor. Biz de belediye başkanına yeni görevinde başarılar dileyerek oradan ayrılıyoruz.

Böylece Köroğlu'nun diyarı Dörtdivan’a ziyaretimiz sona eriyor. Bu yazının hazırlanmasında burada adı geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunarım. Özellikle Dörtdivan Dünyası Haber Sitesi sahibi Sayın Ramazan Yaman bizim Dörtdivan’la ilişkimizin sağlanmasına sebep olan ilk kişi. Halen Nahcivan da olurken burada ki arkadaşlarımızla tanışmamıştan önce Ramazan beye e-mail üzerinden ulaşarak, Dörtdivan’la ilgili araştırmak istediğimiz bir şeylerin olduğunu yazmıştım. Bana yardım edecek kişilerden Yasin Şen Hocamızla bir telefon görüşmesi yapmak için yardım etmesini istemiştim. Sağ olsun, bir-iki saat içerisinde benim istediklerimi Yasin Hocamıza ulaştırmış ve o da beni arayarak Dörtdivan da her türlü yardımda bulunacağını söylemişti.

Ama kendisini tanımadığım ve aslında adını bile bilmediğim bir kişiye daha teşekkür borcum var. Aslında o, da beni tanımıyor. Hatta bu yazıyı okuyacağını bile sanmıyorum. Ama asıl mesele şu ki, Adaköy‘deki Nahcivan mahallesi ismine iki-üç sene önce ilk kez şimdi hatırlamadığım ilan sitelerinden birinde rastlamıştım. Daha sonra o ilanı tekrar arasam da bulamamıştım. Ancak "Nahcivan Mahallesi" sözü o zamandan beri hafızamın bir köşesinde yer etmiş, internet üzerinden bazı araştırmalar ederek tam üç yıl sonra 900 yıl önce buradan ayrılıp Bolu çevresine göç eden Nahcivanlı Oğuz Türkleri ile tanışma fırsatım olmuştur. Dörtdivan’da buralara nasıl geldiğimi merak edenlere bu da benim bir cevabım olsun.
Sebuhi Hesenov Nahcivan-Bolu-Nahcivan

Nəşr edilib : 20.06.2023 15:54